Wednesday, March 24, 2010

SSK'li gunler

Bugun bobrek taslarimla ilgili birtakim tahliller yaptirmak uzere Goztepe SSK'ya gittim. 2-3 hafta once bir kere daha gidip kan vermek yoluyla ufak tefek tahliller yaptirmistim. Tabii hayatimda cocukluk sonrasi devlet hastanesine ilk gidisim oldugu icin korkuyordum (ayni korkuyu 12. sinifta Fen Bilimleri Dershanesi hepimizi İTU Ayazaga Kampusu'ne geziye goturdugunde de hissetmistim; ozel okul, ozel doktor, ozel ders derken o cilali parlak plastik goruntuye alisiyor insan ve bir anda devlet kurumlarinin o tozlu koridorlariyla yuz yuze gelince silkinip kendinize geliyorsunuz icinde bulundugunuz o pespembe ve sahte ruyadan) ilk seferinde; ama baktim ki sistemi guzel oturtmuslar. Tabii nufusu 100-200 bin olan bir sehrin araya bu kadar cok "istasyon" sıkıştırmasına gerek yoktur elbette basit bir kan alma islemi icin, ama burasi Istanbul ve yapmazlarsa ne olacagina her dakika sahit oluyor insan.

Once doktorunuzdan (ki o doktor ikilemini de ayrica aciklamak isterim, islerinizi seri bir sekilde halletmenizin yolu bolumdeki baba doktorlardan birinin ozel hastasi olmaktan geciyor, tum kapilar bir bir aciliyor onunuzde adeta) ve calistigi bolumden barkotlari aliyorsunuz, bununla tahlilin yapildigi 10 dk mesafedeki binaya gidip oradan sira numarasi aliyorsunuz (farkli tahlillerse farkli numaralar, dolayisiyla da farkli kuyruklar) sonra efendim, ozellikle guruhlarin kapisina yıgılmakta oldugu kan tahlili gibi mekanlarda bankalardaki gibi elektronik bir gosterge var. Sira numaraniz oradakine yaklastikca one kayiyorsunuz ve her seferinde iceri 10 kisi aliyorlar. Tabii icerisini koruyan kapiya mutlaka ve mutlaka bir gorevli koymak zorundalar ve adamcagiz (ya da kadin) gercek bir coban koyunu gibi davranmak zorunda. Zira ortalikta sistemi izah eden bir tabela, bilgi yazisi vs. olmadigi gibi, olsa bile cani burnunda olan insanlar kapiya bir sekilde hucum ediyor ve gorevli de surekli insanlari iceri dalmamalari icin uyarmak zorunda kaliyor.

O an alinan 10 kisilik grubun icine girip iceri girdiginizde once bir bankoya ugrayip barkotlarinizi uzatip oradaki yetkililerden kan tupunuzu (barkotu sisenin etrafina yapistiriyorlar) aldiktan sonra arkanizi dondugunuzde bu kez baska ışıklı panolar bekliyor sizi. Bu seferki tam banka usulu, 8 tane gise var ve bosalanlar tabloda yaniyor. Haa, bu kapidaki coban kisi girenlere bir de yeni sira numaralari veriyor dondirik bir kagitta. İcerideki 8 gisenin yaktigi numaralar da bu numaralar. Bu sirada tabii "bos yerlere oturalim lutfen, sirasi gelenler lutfen kollarimizi sivayalim" gibi ilkokul ogretmeni tarzi komutlar veriliyor genellikle yine ayni kisi tarafindan. Neyse sirasi gelen geciyor kanini verip cikip gidiyor. Sistem iyi, ben temelde begendim sahsen. Ozellikle kapidaki abi kollarimizi sivayalim dediginde gorev bilinciyle montlarini mantolarini cikarip kollarini sivamaya baslayan teyzelere bayildim. Yalniz ilk gelen hep bir agu bugu oluyor, birilerinden azar isitiyor mutlaka, zira ortalikta ne olup bittigini ogrenebileceginiz bir yer yok. Turk usulu, deneme yanilma ile buluyorsunuz yolunuzu.

Ben geldigimde 540lardaydi tepedeki numara ve benim numaram da 604'tu; dolayisiyla 15-20 dk sirami bekledim. Enteresan goruntu ve sohbetlere sahit oluyor tabii insan bu sirada. SSK zaten genel olarak tam bir gorsel şölen. Her türden insan var; piercingli punk kizlardan tutun da kara carsafli ablalara varincaya dek. Yolun iki yanina sira sira sandalyeler konmus birinde oturuyorum. Karsimda kara carsafli bir abla ve turbanli gencten bir kizcagiz var kucuk ogluyla. Yani basi ortulu ama hafif dar uzun kot etegi, siyah babet ayakkabilariyla epey modern bir gorunumu vardi kizin. Ve bir eliyle kucuk oglunu kontrol ederken ote yanindaki carsafliya donmus haril haril bisiler anlatiyordu. Birkac dakika sonunda orada tanistiklarini kavradim, genc kiz oburune diyet taktikleri veriyordu. Esi hoslanmiyormus kilolu olmasindan, kepek ekmek diyet peynir yiyormus da suymus buymus. Tabii her seyi duyamiyorum ama carsafli kadin sanki karsisinda Cubbeli Ahmet Hoca konusuyormus gibi sessizce dinliyor, arada minik sorular soruyor (agzi kapali oldugu icin sesi bogularak cikiyor ve hic bir sey anlayamiyorum), genc kardesimiz karsisinda bir comez bulmanin da coskusuyla anlattikca anlatiyor, arada 25 yasinda oldugunu ogreniyorum. Cocuga bakiyorum 2-3 yaslarinda olmali. "Bok mu vardi 20 yasinda evlendin?" soru cumlesi geciyor aklimdan. Sonra dusunuyorum, o da bir kultur iste. 100 sene oncesinde bu toplumun butun kesimleri o sekilde simdi erken dedigimiz yasta evleniyor ve hemen coluk cocuga karisiyormus. Kadin nasilsa evde oturup cocuk bakacak ya, sorun yok. Lanet olasi herifler.

Birden kendimi frenledim. Yani bir kan verme kuyrugundaki insanlarin sozlerinden yapacagim cikarimlarla kendi kendimi yiyip bitirmesem de olur degil mi? Zaten akabinde kizin kocasi oldugunu tahmin ettigim genc bir adam (zapzayif tıfıl bir cocuk, normal tabii kizin tombikliginden hoslanmamasi) bir de gri pardesülü (ve turbanli tabii), muhtemelen oglanin annesi bir teyzemiz. Kiz hemen saygiyla annesine (ya da kayinvalidesine) yer verdi yorgundur diye ama kadin oturmadi; evin erkegi hadi gidelim moduna girince de carsafli teyzeye son 1-2 diyet tuyosu verip vedalasarak cocugunun elinden tutup yola koyuldu.

Bir de baktim ki 595lere gelmis tepedeki numara. İceri girip kapidaki bickin delikanlidan gelecek komutla kazagimin kolunu sivadigimi hayal ettim. Bir huzur dalgasi kapladi icimi. Evlensem, benim karim da cocugumuz dogduktan sonra yedigi mantilardan vazgecemeyip boyle rejim mejim ayaklarina yatsa ne guzel olur diye dusundum. Kapi gorevlisinin insanin heyecandan basini donduren o esmer sesi duyuldu. Minik, kararli adimlarla kapiya dogru ilerlemeye basladim...

No comments: